14 Eylül 2009 Pazartesi

"İçinde Ormanı Gizleyen Tohum"

.
Hani nicedir, hazır Eylül-Ekim de gelmişken şu dünyada dikili bir ağacımız olsun diye çevremizde bulunan park, bahçe, mesire alanı, koruluk, tepelik gibi yerlerden at kestanesidir, meşe palamutudur toplamaya niyetimiz vardı. Niyeti pratiğe de geçirdik sayılır. İş yerinden öğle arası bahanesiyle ayrılıp soluğu zikredilen yerlerde aldık. Elimizde bir poşet, artık vakti gelmiş, toprağa düşmeye hazır veya kendini toprağa çoktan bırakmış "at kestanesi" tohumlarını topladık. Kimi nemli, kimi çamurlu tohumları küflenmemesi için bir güzel kuruttuk. Kuruttuğumuz tohumların da önemli bir kısmını iş yerindeki arkadaşlarımıza "şu dünyada dikili bir ağacın olsun" nüktesiyle "üçer beşer" dağıttık. Kimi pek bir heyecanlandı, teşekkür etti, sorgu, sual ederek nereye, nasıl, ne zaman ekeceğine dair malumat aldı. Kimi verileni yeterli görmeyip daha fazla istedi.

Ne güzel! Hiç olmazsa onca tohumdan üç beşi dikilir ve çıkar da bir tutam yeşillik olur, fide olur, fidan olur; dal sarar, budak atar. Neslini geometrik artışla devam ettirecek ve bir meraklısının vaktini bekleyip altında divane gibi yere düşürdüğü tohumları toplanılan zamanın şahidi bir ulu ağaç olur. Umarız.

Belki de bu tohumcuklara umulanlar olmaz da sokağımızdaki at kestanesinin başına gelenler, ona da uğrar. Çok fiyakalı, Fransız balkonlu, küçük olsun bizim olsun metrekareli, şehir rantından beslenen şişik fiyatlı ve de çok katlı konut inşatının temel eşimi sırasında önce budanır bir kütük gövde kalır, sonra caddeden görünmesini engelleyen yani önünü kapatan birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci katlar çıkar. Katlar tamam olunca kütük gövdenin de ortadan kaldırılma vakti gelmiştir. Çünkü bu kıyımı beş katlı modern "yuva" örtebilmektedir. Zira apartman boşlukları arasında kalan bir kuru kalastan farkı yoktur. Açıktayken budanan kollarına inat çıkardığı üç beş cılız sürgünün yeşillik namına hükmü yoktur zira. Dükkan arkasında kesilen "kaçak hayvan" misali kimsecikler görmeden oluşturulan apartman boşluğu arasında kesiliverecektir. Kesilirken bağıramazdır, çünkü göz aşinalığı yapacak ve yokluğunun hissettirecek alan boyunu çoktan aşmış yüksek katlarla boğuluvermiştir. Evin inşaatına engel olmadığı ve bahçe diye bırakılan bir kaç metrelik boşlukta yaşam savaşı verdiği halde. Olsun, köklerini açıkta koyan temelin üzerine konduğu "yuva" metre kare fiyatı katmerli şekilde çoktan satılmıştır. Şimdi ondan geriye kalansa, geçen sonbahar döktüğü tohumlardan ikisinin balkondaki saksıda suni yaşama geçen bahar "merhaba" deyişidir.

***

Tohum toplamak güzel şey. Yani en azından toplanan şeyin toplanılan şey olması ümidi kadar güzel. Ancak bir o kadar da ilginç. İlginçliği ilginç ve meraklı bakışlarda zahir. Kimilerinin bu merakı yenemeyip "niçin topluyorsunuz?" sorusunun "satmak için mi, hastalık için mi topluyorsun?" şeklindeki aslında onay isteyen ve yargı belirten sorulara dönüştüğü de vaki.
Tohum toplanan ağacın altında hem de yerleşik biçimde oturan yaşlıca adama "evet" demeyi ister miydim, bilmiyorum ancak cevabın "evet, kelliğe iyi geliyormuş, bir de bunu ezip kaynatınca suyunu içiyorsun mideye faydalıymış" olmasını isterdi herhalde. Hiç olmazsa bu doğrulanmamış bilgiyi başkalarına tavsiye ederdi güngörmüş bir bey amca olarak...

"Niye topluyorsun? Satıyor musun?" diye sorana da "Evet, Kadiköy'de Rum bir eczacı var. Ona kilogramı 35 YTL'ye veriyorum" demeliydim belki. Ya da "Japon turistlere veriyorum, bunun çorbasını çok seviyorlar, ülkelerinde yokmuş bu ağaçtan..."

Ancak cevap bunların hiç biri ne yazık ki değil: "Hayır, ekiyorum"

Cevabım tekrar edilerek sorulduğu için tekrar etmekte fayda var: "Evet, ekiyorum"

Cevap kesmemiştir anlaşılan, insanın bunu yapması için mutlaka bir fayda umması gerekiyordur ki, soru devam eder: "Bahçen mi var?"

"Evet, -şimdilik- 800 bin kilometre karelik bir bahçem var. Nereye denk gelirse ekiyorum."

Onca soruya rağmen "maksat" yine de anlaşılmamıştır, biliyorum ama neyse...

* * *

Hazır, Eylül Ekim de gelmişken at kestanelerinin neredeyse tamamı toprağa düşüp kolayca toplanmak üzere bizi bekilyor; meşe palamutunun da daha bir kaç haftası varken bizim de dikili bir ağacımız olsun mu?Ağaçtan yeni düşmüş olanı toplamak durumunda da değiliz hem, bahara kadar süremiz var. İçinde ormanı gizleyen tohumları toplamak ve her yıl trilyonlarca kere trilyonlarcasını çürümeye terk edilmekten kurtarıp hiç değilse bir kaçını toprağın altıyla buluşmak için.

Kimbilir, belki o tohumları yiyen sincaplar, kargalar, kuşlar ve ondan nasiplenen adını, vasfını ve nasiplenme biçimini bilmediğimiz diğer canlılar hatırına..."Belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur, iklim değişir."

Hadi gülümse!..
.
ALINTI: "İçinde Ormanı Gizleyen Tohum"

1 yorum:

  1. Bu kadar güzelliği bizlere bahşeden Allah ın Selamı Üzerinize olsun hani bie hikaye var ya Deniz kenarına sürüklenen Deniz yıldızlarını suya atan adam ! Eğer insanımızın %10 böyle düşünmeye başlasın Dünyamız ne kadar değişirdi acaba . Ben Taa geçen yıl tapladığım 10 adet At kestanesin den sağlam kalan 5 tanesi bu yıl dikmeyi başarabildim Çıkmalarını bekliyorum.
    Selam Ve Sevgilerimle

    YanıtlaSil