Bir yokuşun kenarında otlar, çalılar arasında kendiliğinden ama gelişigüzel büyümüş ve hemen ardındaki aylandız kolonisinin işgaline uğradı uğrayacak iki ağaç. En alttaki eski izlerden anlaşıldığı kadarıyla defalarca kesilmiş ama inatla yaşamaya devam etmiş...
Gövdenin etrafındaki sürgünler o kadar çok ve kalındı ki, kesmekte çok zorlandık... Arkadaki daha küçük olan ağaç, leylak, öndeki daha kalın olanı ise tanımıyorum (ismini sonradan öğrendim, çitlembik ağacıymış). Bilmem niye ama bu sefer iki ağaca da iki gövde bıraktık.
Ömürleri uzun ola...
-Ne yapıyorsunuz, bu ağacı kesiyor musunuz?
+Hayır, daha sağlıklı ve çabuk büyümesi için bakım, budama yapıyorum.
-Görevli misiniz? Belediyeden mi?
+Hayır, gönüllü olarak yapıyorum.
-Allah Allah. Çok ilginç, ağacı seven, koruyan insanlar da varmış demek ki. Ne güzel... Peki bunu yapmak için eğitimini aldınız mı?
+Hayır, alaylıyım ve gönüllü olarak yapıyorum. Sırt çantamda bu makası taşıyorum. Yolda giderken rast geldiğim, bu şekilde çalı gibi büyümüş ağaçların gövdelerini temizliyorum. Çevredeki ağaçlara bakın, hepsi tek bir gövde üzerinde büyüyor. Ben de kendiliğinden tohumdan çimlenip çıkan ama çalı gibi duran bu ağaçlara, bu şekilde budama temizlik yapıp büyümelerini kolaylaştırmaya çalışıyorum.
-Ne güzel yapıyorsunuz. Bakın şu karşısı orman gibiydi. Ama belediye birisine verdi, özel otopark yapmak için oradaki ağaçları kestiler.
+Biz, bize düşen vazifeyi yapmak durumundayız. Onlar da kendi vazifelerini öyle yapıyorlar.
-Peki kolay gelsin.
+Sağ olun.
GÜNCELLEME: Bir kaç gün sonra, kalınlaşıp ağaç olanlar dışındaki, aylandız kolonisi kökten ve toptan imha edilmişti. Neyse ki leylak ve çitlembiğe dokunulmamış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder