.
Bakmayın, adının "Bozkır Ağaçlandırma Topluluğu" olduğuna. O, Bozkır'ı orman yapma, Bozkır'da bir orman yapma düşünün adıydı. Bozkırda olmayı, uçsuz bucaksız Anadolu çıplaklığına hiç olmazsa bir kaç tohum, bir iki fidan, üç beş ağaç olsun bırakmayı isterdik, istedik ve fakat neylersiniz ki şehir olamamış bir büyük kentteyiz. Trafiği, insanı, betonu, betonu ve betonuyla buradayız.
Kaldırımda, eşikte, duvarda, taşta, betonda, refüjde, yol kenarında, kapı dibinde, saçak altında, parkta bahçede, arada derede, hüdayinabit çınarların, akçağaçların, meşelerin, cevizlerin, dutların, akasyaların, incirlerin -aylandızı bu kapsama dâhil etmeli miyiz, emin olamadık- vesâir ağaçların topraksız, susuz, gübresiz, bakımsız bir şekilde üstelik ezilme, kırılma, kesilme, koparılma, kuruma yani her türlü zarar görme ihtimallerine rağmen çimlenip fide, fidan, ağaç/çık oluşları insana bir şeyler anlatıyor olmalı.
Bu anlatıma karşı, içinde "imar, rant, orman, kent, inşaat, canlı, beton, insan, doğa..." geçen binlerce cümle kurulup itiraz ile beyhudelik elbette vurgulanabilir. Ve fakat biz, kendi vazifemizi yapmak durumundayız. Tıpkı tohumların, ağaçların kendi vazifelerini yaptıkları gibi...
Kaldırımda, eşikte, duvarda, taşta, betonda, refüjde, yol kenarında, kapı dibinde, saçak altında öyle rast gele gördüğümüz bu ağaççıkların korunması, kurtarılması, budanması, sulanması, bakımı velhasıl içinde bulunduğu duruma göre mümkün olabilen düzeyde yapılması gereken ve yapılanlara dair fotoğraflı küçük/kısa hikâyelerle şehirde olmaya devam edeceğiz.
Bkz.
Yol kenarında bir küçük akçağaç
Artık bir çınar ağacım var
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder