28 Ocak 2010 Perşembe

"Turnalar gelemediler..."

.
Milas - Tuzla sulak alanına bu sene flamingolar gelmediler.
Her sene kış başlarında birer pembe bulut gibi gelirdi flamingolar.
Uzun bir göç yolculuğundan sonra, yurtlarını görünce, sevinç çığlıkları ata ata dönerlerdi gölün çevresinde...
Sonra bir şölen başlardı, uça-kona, danslı, şarkılı...
Flamingolara Anadolu'da "allı turna" denir.Anadolu ozanları "allı turnalara" hep sevgiliye-sılaya selam götürme görevini verdiler...
Tutsak olduklarında flamingoların al rengi beyaza dönüşür.
Bu onlara renk veren doğadaki karoten maddesinin azalmasından olsa da, tıpkı teslimiyetin beyaz bayrağı gibidir bu...
*
Flamingolar bu sene gelmediler.
Çünkü müteahhit gelmişti, dozeri-kepçesi ile gölün kıyısında artık çirkin kutu kutu evler vardı...
Kuşların yuvasının üzerinde şişman iki adam, küçük bir topu deliğe sokmak istiyor, sokamıyordu...
Golf sahası...
Tel çekip çamaşır asmışlardı...
Bomboş arazinin göl tarafına yapılmış dört katlı apartmanın balkonunda dişini kurcalayan birisi, "Kuş cenneti manzaralı daireler" ilanının henüz etkisinde, havaya bakıyordu, ki kuş manzarası hani...
*
"Allı turnalar" bu sene gelmedi...
Çünkü; kuş yuvalarını dahi satan yerel yönetimler...
Görgüsüz-saygısız yap-satçılar...
Para için her türlü "olur"u veren bilim adamları...
Duyarsız valiler-kaymakamlar geldiler sulak alana...
Ve dünyayı sadece kendisinin sanan...
Doğayı yok ederken aslında kendisini yok ettiğinin farkında dahi olmayan ahmak insanoğlu geldiği için oraya...
Flamingolar gelmediler...
Belki hiç gelmeyecekler...

ALINTI: Bekir Coşkun - Habertürk

"Derelerin çığlığı..."

.
Şu yağan kar...
Tanrı su depolarımızı dolduruyor.
Yüksek yerlerdeki karlar ilkbahardan başlayarak yaz boyunca eriyecek... Dağlardan inen dereler çevrelerine hayat vererek, milyarlarca canlıya yaşam alanı sağlayarak akacaklar...
Bu kar onun için...
Hayatın şifresi, ilk kar tanesine yazılarak gönderildi derler.

İyi de hayatı yüce dağlardan alıp yaylalara, ovalara, tarlalara, ormana, oradan denize taşıyan derelerin başına bir çorap ördüler ki...
Dereleri satıyorlar...
Tam 1601 hidroelektrik santralı kuruyorlar derelerin üzerine. Şu ana kadar 673 tanesine lisans verildi.
Bu derelerin makinelerle tarumar edilmesi, önlerine dev beton duvarlarınçekilmesi, doğalarının bozulması, sıcak mevsimlerde yataklarının kuruması,içlerinde yaşayan balıklardan, çevrelerine verdikleri hayata kadar her şeyin yok edilmesi, iktidar yandaşlarının derelerin suyundan ceplerini doldurmaları, ama derelerin yok olması demek...
Bir katliam bu...
Cinnet...

Sadece Trabzon derelerinin üzerine 119, Rize’de 64, Giresun’da 87, Gümüşhane‘de 30 tane santral kuruluyor.
Derelerine sahip çıkmak isteyen vicdanlı iyi insanlar ayaklandılar.
Erzurum Aksu’da, Ordu’da, Antalya’da, Amasya’da derelerinin başında “yardım” çığlıkları atıyorlar...
Muğla’da kendilerini ağaçlara zincirlediler kadınlarerkekler...
Artvin’de köylüler dere kenarında ağıt yakıyorlar...
Rize-İkizdere‘de sivil inisiyatif “Su Meclisi” toplandı, tüm illerden gelenler bu katliamı tüm insanlığa şikâyet edecekler...

Kar yağıyor...
Tanrı dolduruyor su depolarını...
Ama ilk kar tanesindeki yaşamın şifresini bozdular...
Bu beyaz nimet yaşamı paylaşmak için değil, yağmacıların kasalarını doldurmak için sanki...
Dört bir yanda yükseliyor, derelerin çığlığı...

ALINTI: Bekir Coşkun - Habertürk